14 Mayıs 2011 Cumartesi

Bu Galibiyet Annelere Hediye!

Bu Galibiyet Annelere Hediye!

Sabah uyanır uyanmaz ilk işimiz annelerimizi aramaktı. Yılda bir kere olan bu güzel günde onları unutmak en son yapmamız gereken şeydi. Ama biz daha da fazlasını yapacaktık bu sene. Huzurevine gidecektik Boğaziçili kardeşlerimizle. İşte bu heyecanla buluştuk İTÜ tayfayla Zincirlikuyu’da. Herkesin gözünde bir mutluluk vardı. İyi bir şey yapmış olacağımız herkesin gözünden belli oluyordu. İşte bu duygular içinde Etiler’e gidip buluştuk Boğaziçili kardeşlerimizle huzurevinin önünde. Bizi nasıl karşılayacaklar sorusu da içimden geçmiyor değildi. Temsili bir demet çiçek ve lokumlarımızla gelmiştik. Hazırlıklıydık. İçeri girdiğimizde Eray hepimizi temsilen bir konuşma yaptı. İlk televizyon odasındaki teyzelerimizin tek tek ellerini öptük onlardan övgüler aldık, ardından teyzelerimizin daha çok kart oynadığı daha büyük bir salona geçtik. İşte o zamanlarda hiçbirimizde bir çekingenlik kalmamıştı. Hepsi bizi torunları gibi karşılamışlardı ve hepsinin suratlarından sevinçleri okunuyordu. Fenerli olan olmayan bütün huzurevi sakinlerinin ve onları ziyarete gelenlerin övgüsünü almak da benim hayatımda 10 Kasım’daki duyduğum gururdan sonra yaşadığım en büyük gururdu. Gerçekten hepimiz mutluyduk ve ne mutlu bize ki yaşlı teyzelerimizi de mutlu etmiştik.Kendi içimden o anda bundan sonra fırsat bulduğum her anneler gününde bir huzurevine uğrayacağım diye geçirdim. Bu güzel duygular içinde ordan ayrıldık ve Beşiktaş’a indik. Vapurla karşıya geçerken Umut’un eğlenceli ve bir o kadar da gürültülü konuşmalarına gülmemek için kendimizi zor tuttuk diyeceğim çünkü heralde pek tutabilen de yoktu .Böyle eğlenerekten Kadıköy’e vardık. Sanki memleketime gelmiş gibi hissettim kendimi ve hemen maç atmosferine girmeye başladım. Yemek yiyip mekana geçtiğimizde heyecan artık doruk noktadaydı. Şampiyonlukta son virajlardan biriydi ve zor bir deplasmandı. Ama mekandaki atmosfer müthişti. İlk kez bu şekilde toplu bir maç izleme yapılıyordu ve bundan sonra da yapılmalı diye içimizden geçirmeden edemiyorduk. Ve maç zamanı geldi çattı. Marşlar eşliğinde maç başladı ve heyecan tam anlamıyla tavan yaptı. Takım iyi başlamamıştı ve atak yiyiyorduk sürekli. İlk yarı bu duygular içinde bitti. Trabzon maçı da 0-1 di ve şu durumda maçı kazanmaktan başka çaremiz yoktu. 15 dakika mola bize ne kadar iyi geldiyse takıma da öyle gelmişti. Takım yüklendikçe mekandaki atmosferde iyice staddakine benziyordu. Ve en sonunda beklenen gol Lugano’dan geldi. Mekan yıkılıyordu. Derken 86-87. Dakikada Trabzon da gol yiyince tam anlamıyla şampiyonluk provası başlamıştı ki sevincimiz kursağımızda kaldı. Ve maçlar öyle bitti. Sanki takım yenilmiş ve biz gerideymişiz gibiydik maçtan sonra ama yavaş yavaş üstümüzden attık o havayı ve Boğa’ya doğru yürümeye başladık. Boğa’da Öykü’yü bir sürpriz bekliyordu. Boğa ‘’İyi ki doğdun Öykü!!’’ sesleriyle inledi. Sonra pasta üflendi ayaküstü pasta yendi ve metrobüse yolculuk başladı. Metrobüse binip karşıya geçtiğimizde artık yorgunluk kendini göstermeye başlamıştı tam anlamıyla. Ne kadar Trabzon yenilmese de çok güzel başlayan bir gün çok güzel bitti. Ve Fenerbahçe’m bizi Fenerbahçeli doğuran annelerimize en güzel hediyeyi verdi.


Yiğitcan Altaş

1907 ÜNİFEB İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ